gelecek birgün mutlaka gelecek ondan kurtuluş mümkün değil....... !  
 
  TÜRKİYENİN GELECEĞİ 19.04.2025 22:48 (UTC)
   
 



TÜRKİYENİN GELECEĞİ  
Yazan : RECEP KAVLAK(Ekonomist) 
                                 RESMİ GÖRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 

Hayata nereden baktığın önemlidir. ama birde hayatın seni nereden baktırdığı önemlidir.

Gelecek Düşüncesi ve Türkiye'nin geleceği üzerine tezler 

1. Gelecek ve Gelecek Yönetimi
                                                                          
 H.ABDÜSSAMED
 KUR'AN TİLAVETİ
     1.1.Gelecek Kavramı
               
           1.1.1. Anlamı ve Kapsamı
                                                                                                         
                  Gelecek, görülemeyen ancak var olacağı bilinen , geçmişe bakarak tahminler yapılabilen bir kavramdır. Gelecek bir anlamda olmak ya da olmamak sorunu haline gelmiştir. Bu sebeple ünlü düşünürler mesailerinin çoğunu geleceği düşünmeye harcamaya başlamışlardır. Gelişmiş ülkelerin yöneticileri bugünden çok geleceği düşünmeye başlamışlardır. Artık sorun geldiği zaman o sorunu çözen değil ,sorun gelmeden o sorunu tahmin edebilen yöneticiler aranmaktadır. Geçmiş bizim için geçmiştir. Geçmişle uğraşmak yerine geleceğe bakmalıyız. Geleceği düşünen işletmeler rekabet kurallarını sürekli değiştirirler ve yeni pazarlar oluştururlar. Gelecekteki eğilimler yüzde yüz bilinemez ancak görülebilir. Gelecekle ilgili planda yapılamaz.
              
           1.1.2. Temel Unsurları                
                 
               1.1.2.1. Belirsizlik
                  Gelecek stratejilerinde en belirgin başarı işletmelerin geleceği nereye kadar öngörebildikleridir. Ancak günümüz iş dünyasında her noktada söz konusu olan belirsizlik ortamı öngörü yeteneklerini ve tahmin etmeyi son derece zorlaştırdı. Artık teknolojik yenilikler işletmelerin öngöremeyip yetişemeyeceği bir hızla hayata geçmeye başladı. Buda işletmelere yeni düşünümler ve stratejiler oluşturma zorunluluğu getirdi.
               
                1.1.2.2. Hayal Gücü
                  Hayal, şartları ve gelişmeleri göz önünde bulundurmadan , düşünceleri çok fazla geliştirerek yeni kazanımlar elde etmeye çalışmaktır. Gelecek ancak hayallerin gerçeğe dönüşebilmesi ile oluşur. Hayallerin gerçeğe dönüşmesi gelecek yönetimi ile mümkündür.
                
                 1.1.2.3. Strateji
                  İşletmelerin bugünden çok geleceğe bakış açıları ile çalışanlarını geleceğe hazırlama konusunda ortak noktası stratejilerdir. Ancak bu yönetim kademesinin aldığı kararlardaki kararlılığı ve işgörenlerin aktif katılımı ile mümkün olmaktadır. Stratejilerin hedeflere dönüştürülme aşamasında neden-sonuç ilişkileri kurulmalıdır. Hedefler bir takım olguları içinde barındırmalıdır. Dinamik çevre şartları karşısında sık sık değişime uğrayan stratejilerin etkilerinin görülmesi ve istenilen sonuçların elde edilmesi için işletme bünyesinde yayılması ve benimsenmesi gerekir.
                 
 
 
1.1.2.4. Bilgi Yönetimi
                  İşletmelerde bilgi paylaşımının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Bilgi gelecek odaklı olmayı gerektirir. Bu anlamda bilgi gelecek kuramları için hedef göstermektir. Bilgi asla ve asla depolanmamalıdır. Bilgiyi yönetmek için evvela işletmelerde iyi bir organizasyonel yapı oluşturulmalıdır.   Daha sonra işletmedeki liderler bilgi paylaşımının önündeki kültürel engelleri kaldırmalıdırlar. [5] Küresel rekabetin bu kadar arttığı bir ortamda bilgi yönetimi rekabet avantajını yakalamada oldukça büyük önem taşımaktadır. Bu işletmeler için yepyeni bir pozisyon anlamına gelmektedir. [6]
 
1.2.           Gelecek Yönetimi
                  Gelecek yönetimi , düşünülen ,istenilen ve değişen şartlara göre olması gereken hedefe ulaştıran yönetim biçimidir. [7] Gelecek yönetiminde esas olan olayları izlemek değil,olayları belirlenen bir hedefe doğru yönlendirmektir. Geleceğe görmeden veya yönetmeden hiçbir yere varmak mümkün değildir.
 
      1.2.1. Gelecek Düşüncesi
 
           1.2.1.1. Geleceğe Hazır Olmak
                  Belirsizliklerle dolu olan geleceğin tehlikelerinden korunmak ya da kaçınılması mümkün olmayan risklerine karşı hazırlıklı olmak işletmelerin en önemli görevidir. Belirsizlik ve değişim konusunda işletmelerin ilerlemeleri başarılarına çok büyük katkılar sağlar. İşletmelerde tüm çalışmalar geleceğin belirsizliklerine hazır olmak amacıyla yapılmalıdır. İşletmeler gelecekte nasıl olmak istiyorlarsa bugün kendilerine ona göre değiştirmek zorundadırlar. Gelecek için bugünkü refahına kıyabilen işletmeler gerçek anlamda başarıyı yakalayacaklardır. İşletmeleri gelecek düşüncesine iten başlıca faktörler , teknolojik hız ve değişimdir. [8]
                  Geleceğe hazır olmak için yapılması gerekenleri şöyle sayabiliriz;
§         Ulaşmak istediklerimizi resmeden bizi gerçek bir amaca ve yöne götürecek bir vizyon belirlemek
§         Bu vizyonu gerçekleştirebilmek için kimlerle ve nasıl yola çıkabileceğimizi belirlemek
§         Vizyonun herkes tarafından doğru olarak algılanmasını sağlamak
§         Elimizdeki mevcut kaynakların ve entelektüel sermayemizin tespitini yapmak
§         Bir plan yapmak ve bizi bu plana götürecek hedefleri belirlemek
§         Oluşturduğumuz stratejik yönetim modelinin hangi safhalarını nasıl gerçekleştireceğimize yönelik kriterleri ,standartları ve sorumlulukları belirlemek ve işleri iş görene göre düzenlemek
§         Her departmanın bağımsız olduğunu düşünmek ve hepsinin de etkin olarak çalışıp çalışmadığını denetlemek
§         Sürekli olarak çalışanların motivasyonunu gözetmek , onları mutlu kılmak
§         Sıkı merkezi denetimi terk etmek
§         Kar yerine kalite için çalışmak , kalite ileriye yönelik atılan en önemli adımdır.
§         Alçak gönüllü liderlerle çalışmak
§         Hatalardan ders almak ve hata yapmaktan korkmamak [9]
               
                 1.2.1.2. İrade Ortaya Koymak
                  İrade ortaya koymak geleceğin düşünülmesinde ve oluşturulmasında çok önemlidir. Aslında irade ortaya koymak vizyonla eşdeğer tutulabilir. Vizyon gelecek için bina oluşturur. Gelecek için diğer önemli kavramlar olan öngörü ve uzgörü için bir penceredir. Vizyondaki hayaller ve umutlar daha keskin meydana gelir. Vizyon iradeye bir ivme kazandırır ve bu ivme çok güçlüdür.
 
1.2.2.        Geleceği Planlamak
   
     1.2.2.1. Öngörü
                  Öngörü sadece geleceği araştırmak ve tahmin etmek için kullanılır. Bir anlamda geleceğin resmini çekmeye çalışmaktır. En önemli ve olması gereken yönü pozitif olması gerektiğidir. Öngörü geleceği oluşturmada vazgeçilmez olan disiplini sağlama ve yönlendirmede kullanılmalıdır. Öngörüde geleceğe yönelik olan yaklaşımlar daha çok kısa döneme odaklı olarak yapılmaktadır.
                
                  1.2.2.2. Hedeflerle İlişkilendirmek
            İşletmelerde geleceği planlama ve bu planlar doğrultusunda belirlenen hedeflerin ilişkilendirilmesi için stratejilerin ölçülmesi şarttır. İşletmelerin ortaya koymuş olduğu stratejilerin yaşama geçirilmesi için gerekli olan daha fonksiyonel ağırlıklı , ve genellikle yıllık periyotlarla belirlene hedefler organizasyonun tümünü kapsamalı ve ana strateji ekseninde neden sonuç ilişkileri kurulmalıdır. Stratejilerin hedeflere dönüştürülmesinde her bir birimin iç ya da dış müşterisine yönelik is sonuçlarına odaklanması, dönem içerisindeki gelişmelere karsı alternatif senaryoların üretilmesi önem kazanmaktadır. Hedeflerle yönetim, üst düzey yöneticilerin ortaklasa belirledikleri şirketin yıllık hedefleri doğrultusunda birimlerin ve bireysel hedeflerin oluşturulması esasına dayanmaktadır. Üst düzey yönetimin uzun vadeli stratejik kararlarının gerçekleşmesi için uygulama adımları olarak görülen hedeflerin organizasyon geneline aktif olarak yayılması ve arzu edilen değişimi sağlaması orta kademe yöneticilerin birimlerine yönelik hedeflerini oluşturabilmesinde ve bu hedefleri astları için cazip hale getirmesinde yatmaktadır. Her bir hedefin alt kademeye geçmesi esnasında yöntem, bilgi, tecrübe, öngörü unsurları ile yöneticiler tarafından olgunlaştırılıp sunulması, net ve anlaşılır hale getirilmesi önem taşımaktadır. Son yıllarda şirketlerin belirledikleri hedefler, geleneksel bakış açısında olduğu gibi sadece finansal seviyede olmamaktadır. Şirketlerin tüm kaynaklarının strateji ile ilişkili, anlaşılır hale getirilme çabası artmaktadır.[10]
1.2.3.        Gelecek Uygulamalarını Gerçekleştirmek ve İzlemek
Gelecek uygulamalarını gerçekleştirmek ancak insan kaynaklarıyla mümkündür. İşletmedeki yönetim ve iş gören kademesinin etkin kullanımı ve organizasyonunu iyi yapılması gelecek uygulamalarını gerçekleştirmekte çok önemlidir.
Stratejileri ile geleceği planlayan şirketlerin, bu stratejileri hayata geçirmek için ihtiyaç duydukları organizasyon yapıları da değişkenlik göstermektedir. Çok farklı yapılarda oluşturulabilen organizasyonların hedeflerini gerçekleştirilebilmesine yönelik geliştirilebilecek görev, yetki, sorumluluk tanımlamalarını barındırması ile etkin iletişim, raporlama, geri beslemeyi sağlayacak esneklik ve dinamiklikte olması artan rekabet koşullarına uyumu hızlandırmaktadır. Her şirketin kendine has organizasyon yapısından beklenen belirlenen stratejileri hayata geçirebilme kabiliyetidir. Organizasyon yapısı ne olursa olsun stratejilerin organizasyon boyunca uç noktalara kadar yayılması ve organizasyon el amaç birliğini sağlaması üst yönetim ile bireyler arasındaki dikey kademe şayisi arttıkça zorlaşmaktadır. Organizasyon yapısı, stratejik yönetim uygulamalarında stratejilerin hayata geçirilme süresi basta olmak üzere stratejilerin doğru anlaşılması, sahiplenilmesi, ortak hedef olusturabilinmesi, iletişim kanallarının etkinliği, yetki devri, inisiyatif kullanabilme, birimsel ve bireysel performans sonuçları vs. gibi çok yönde varlığını hissettirmekte, alınan sonuçlarda etkisini göstermektedir. Üst düzey yönetimlerin belirli aralıklarla değiştirilmesi ile amaçlanan şirketin çevresindeki değişimleri algılamalarının dinamik tutulması ve geçmişte alınan kararlarla gerçekleştirilen uygulamaların yenilenmesi ihtiyacını karşılamaktır.[11]
 
2.                 Gelecek Düşünürleri ve Gelecekte Başarı Koşulları
 
2.1.           Gelecek Düşünürleri
Var olmak için geleceği düşünmek gerekir. Bu anlamda dünyada bazı düşünürler olmuştur. Bu düşünürler örgütlenerek, ülke , toplum ve toplumların geleceği hakkında değerli çalışmalar yapmışlardır.
 
         2.1.1. Alvin TOFFLER ve Üçüncü Dalga
Bir kez bugünkü değişikliklerin çoğu birbirine bağlıdır ve rastlantı sonucu oluşmuş da değildir. Sözgelimi âilelerin dağılması, dünya çapındaki enerji bunalımı, birtakım kültürlerin ve özel televizyonların yaygınlaşması, çalışma saatlerinde benimsenen esneklik, ortaya çıkan ayrılıkçı "yarin varolabilmek" akımları gibi bütün bunların her biri birbirleriyle ilgisi olmayan olgularmış gibi gelebilir insana. Ama tersi doğrudur. Bunların ve bu tür görünüşte birbirine bağlı olmayan başka birçok olgunun arasında bağlar vardır. Bunlar aslında çok daha büyük bir olgunun, endüstriyalizmin ölümü ve yeni bir uygarlığın doğusu olgusunun parçalarıdır.16
Bu görüşleri ileri süren Toffler, "üçüncü dalga" ile gelmekte olan bilgisayar, elektronik, bilgi, biyoteknoloji gibi sanayilere işaret ediyor ve esnek üretim, köşe pazarlaması, yari zamanlı mesai, isin eve dönüsü gibi yönelimlerin haberini veriyordu.  
Toffler, "Üçüncü dalga uygarlığı" adini verdiği geleceği essiz üslubu ile şu cümlelerle anlatıyordu. "Yeni uygarlık o denli farklı ki, doğrudur diye bellemiş, benimsemiş olduğumuz bütün eski görüşlerimizi zorlar. Eski düşünce tarzları, eski formüller, öğretiler, ideolojiler, geçmişte ne denli yararlı olmus olurlarsa olsunlar,artık bugünün gerçeklerine uymuyorlar. Yeni değerler ve teknolojilerin, yeni jeopolitik ilişkilerin, yeni yasam biçimleri ve haberleşme yöntemlerinin etkisiyle ortaya çıkan bu dünya, yeni fikirleri, yeni benzetmeleri, yeni sınıflandırmaları ve kavramları da gerektiriyor. Yarinin embriyon hâlindeki dünyasını dünün kalıpları içine sıkıştıramayız.
 
2.1.2.        Samuel Huntington ve Medeniyetler Çatışması
Medeniyetlerarası farklılıkların ve çağımızdaki gelişmelerin medeniyetlerarası çatışma ile neticeleneceğini öne sürer. Medeniyetler arası farklılıklar esaslıdır. Birbirlerinden , tarih,dil,din,ırk ve gelenekleri ile ayrılırlar. Bu farklılıklar arasında en çok etkili olanı dindir. Geçmişte kralların amaçlarının ya da ideolojilerinin farklılığı ortalığı kan gölüne çeviren savaşlara neden olduysa medeniyetler arası farklılıklar niçin çatışmalara neden olmasın? Ayrıca dünya gittikçe küçülüyor. İnsanlar arasındaki etkileşimler artıyor. Bu etkileşim medeniyetler arası farklılığın fark edilmesini sağlıyor.
 
2.1.3.        Francis Fukuyama ve Tarihin Sonu
Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesindeki rolünden çekilmesiyle birlikte birçok düşünür liberalizmin totaliter rejimler karşısındaki zaferini tartışmaya başladı. Bu zafer batı liberalizmine alternatif olduğu varsayılan istemlerin büsbütün tükenmesi olayında kendini gösterir.
 
2.1.4.        J. Naisbitt Aburdene ve Megatrends 2000
Naisbitt önce 1982 yılında yayınladığı "Büyük Yönelimler" adli eserinde, 1980'leri biçimlendirmekte olan yönelim ve değişimleri aşağıdaki biçimde sıralamıştı.1.Endüstri toplumundan bilgi toplumuna,2. İşgücü ağırlıklı teknolojiden yüksek teknolojiye,3.Ulusal ekonomiden dünya ekonomisine,4.Kısa dönemden uzun döneme,5.Merkezî yönetimden yerel yönetime,6.Kurumsal yardımdan kendi kendine yardıma, 7.Temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye, 8.Hiyerarşilerden şebekelere, 9.Kuzeyden güneye,10.Kısıtlı seçeneklerden çeşitli seçeneklere geçim biçimindeydi. Naisbitt "bilgi içerisinde yüzüyoruz ve bilime büyük bir açlık duyuyoruz" diyerek yukarıda sıraladığı geçisin hâla sürdüğünü söylemektedir. Ne var ki bunlar, 1990'larda yeni güçlerin sahneye çıkmasıyla tablonun yalnızca bir kısmini gösterir hâle geldiğini de açıklamıştır.
2.1.5.        Michel Albert ve Kapitalizm’e Karşı Kapitalizm
Albert, "Kapitalizme Karsı Kapitalizm" adli eserinde; "Tarihte ilk kez bugün, kapitalizm gerçekten kazandı. Kazanç bütün alanlardadır. Sorun bir sonuca bağlanmıştır. Üstelik bu sorun, yüzyılın en büyük sorunuydu."19 seklinde yazmıştır. Albert'e göre kapitalizmin zaferi üç cephede ortaya çıkmıştı.

Birincisi Margaret Thatcher ile İngiltere’de ve Ronald Reagan ile Amerika'da meydana geldi. Bu mücâdele, kapitalizmi kirleten devlet müdâhaleciliğine karsı içerde yapılmıştı. Mücâdelenin esasi da "zenginlerden daha az vergi" alınması olmustur. Kapitalistlerden başlamak üzere, eğer zenginler daha az vergi verirlerse, ekonominin büyümesi daha güçlü olacak, bu oluşumdan herkes yararlanacaktı. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, iki yüz yıldan beri vergi yükü durmadan artmıştı. Bu eğilim artık tersine döndü ve bugün tanık olduğumuz şey, vergi yükündeki hafiflemedir. Albert bu durumu bir devrim ve devletin küçültülmesi olarak takdim etmektedir.
Kapitalizmin ikinci zaferine gelince, bu zafer, hiçbir muhârebe yapmaksızın elde edilmiş olması, bütünüyle kazanılmış olması ve asil cephede ortaya çıkması itibariyle çok daha parlak bir zaferdir. Bir yüzyıldan beri kapitalizm komünizm ile karsı karsıya bulunuyordu. Komünizm hâkimiyeti altında olan insanlar, yalnızca özgürlükten değil, ayni zamanda muhteşem pazardan, başka bir deyişle kapitalizmden yoksundular. Üçüncü zafere gelince, onu kazanmak için bire karsı binle Irak’ın güney cephesinde yüz saatlik muhârebe yeterli oldu. Her şeyden önce gücün ve hukukun müşterek bir zaferidir bu. Michel Albert, diktatörlerin aldattığı kalabalıkların da bir gün mutlaka komünist kitleler gibi aynı yola, yani kapitalizme varan yola girecekleri biçiminde bir iddiada bulunmaktadır.
 
2.1.6.        Herman Kahn ve Yaklaşan Patlama
Kahn , özellikle Amerika’nın geleceği hakkında tahminlerde bulunmuştur.
Kahn, enflasyonun %5'lere indiği, tasarruf ve yatırımların arttığı bir sanayileşmiş ülkeler dünyası tahmin ediyordu. Bunun sebebini de yeni teknolojilerin ve eğitimin mümkün kıldığı verimlilik artışları ve maliyet düşüşleri, daha akilci, disiplinli ve pazar oryantasyonlu makroekonomik politikalar ve enerji krizinin çözülebilmiş olmasına bağlıyordu. Kahn bu gelişmelerin altyapısını oluşturan yeni teknolojinin unsurları olarak, komuta, kontrol, komünikasyon, kompüter/bilgi ve istihbaratı gösteriyordu.
 
2.1.7.        Daniel Bell ve İdeolojinin Sonu
Önce ideolojinin sonra da sanayi toplumunun sonları gelmiştir. Kapitalist toplumun bel kemiği özel mülkiyet, sanayi sonrası toplumun merkezi ise teorik bilgidir. Yani toplumun en önemli kaynağı insandır. Toplumu bekleyen en önemli tehlike insanların bürokratikleşmesidir. Sanayi sonrası toplumun en çarpıcı özelliği üretimin üründen hizmete kaymış olmasıdır. Buda kadınların önünü açılması anlamına gelmektedir. [12]
 
2.2.           Gelecekte Başarı Koşulları
  
            2.2.1. Geleceği Birlikte Oluşturmak
                  Günümüzün değişen ve gelişen dünyamızda, gelecek gittikçe belirsizleşiyor. Özellikle ülkeler bazında , yöneticiler geleceği tahmin etmekle meşguller. Hemen hemen hepsi kendilerini geleceğe hazırlamaktalar. Geleceği yönetebilmek için şimdiden hazırlanmak gerektiği muhakkaktır. Geleceği en iyi şekilde yönetebilmek için toplumsal birliktelik şarttır. Toplumsal birlikteliği oluşturmak için en iyi yöntem uzgörüdür.Uzgörü insanın eylemlerini iyileştirmek ve geliştirmek için kullanılan eylemlerden biridir. Uzgörü hem gelecek odaklı olmasından dolayı ve hem de toplumsal birlikteliği sağlamasından dolayı çok önemlidir.[13]  
           
2.2.2.        Sezgi ve Yaratıcılık
                  Geleceği oluşturmak ve başarı sağlamak için sezgilerimizi aynı zamanda da yaratıcılığımızı güçlendirmeliyiz. Bunun için öncelikle sezgi ve yaratıcılık arasındaki farkı bilmek zorundayız. Sezgi, yasamın gerçekte nasıl sürdüğü konusundaki önemli ve gizli ipuçlarını görüp anlamaktır.Yaratıcılık ise sezgilerimizle öğrendiklerimizi, işlerimizi şimdikinden daha farklı ve daha iyi yapmak amacıyla nasıl kullanabileceğimizi hayal edebilmektir. Daha sonra fazla önem taşımayan konularda değişiklikler yapmalıyız. Hergün yeni ve güzel şeyler öğrenerek sezgilerimizi ve yaratıcılığımızı güçlendirmenin yeni yollarını bulabiliriz. Küçük uğraşlar yerine büyük işlere odaklanmalıyız. Bir konu hakkındaki sezgilerimizi dile getirmekten kaçınmamalıyız. Sorunların temel nedenlerini ortaya çıkarmak gerekir. Eğer varsa kendi başarısızlılarımızı nasıl başarıya dönüştürdüğümüzü incelememiz gerekir. İşletmeler özel yeteneklerin kullanılabileceği sinerjiler oluşturmalıdır. [14]
2.2.3.        Gelecekten Önce Düşünmek
Düşünce planında gelecek yönetiminin temellerinin atılmaması, düşünce planında bir uzlaşma, hoşgörü ve objektif sonuçlar elde etmeye yönelik bir konsensüs kurulamaması, ekonomik, sosyal ve siyasi alanlardaki değişimi ve bu değişimin planlaması olarak sunabileceğimiz gelecek yönetimi kavramını da içi bos bırakacaktır. [15]
2.2.4.        Değişimleri Yönetmek
Öncelikle değişimin kaçınılmaz ve engellenemez olduğu gerçeğinin kabullenilmesi şarttır. Çünkü, değişim olgusuna sırtını dönen, değişime kayıtsız ve sağır kalmayı alışkanlık haline getiren toplumlar ve devletler; zamanın, rekabet içerisinde olduğu toplumların ve devletlerin gerisinde kalmayı da peşinen kabullenmek zorundadır. Değişim doğanın temelinde vardır. Günümüze kadar her şey değişim göstermiştir. Değişimleri yakalamak ve en önemlisi yönetmek için vizyon ve misyonlarımızı gözden geçirmeliyiz. Değişimin yönetimi, değişimin kendisinden daha önemlidir. Yapacağınız değişimin ekibinizde önce direnç, sonra bosvermişlik, sonra kabullenme, daha sonra sahiplenme gibi çeşitli kademelerden geçecegini unutmayınız. Direnç ve bos vermişlik kademelerini çabuk ve arkada az kişi bırakarak gedebilmek değişim yönetiminin temel ilkesidir. Burada iletişim çok önem kazanır. Değişiklik yapılmadan önce değişimi ekibinizin katilimi ile düşünmeniz ve planlamanız ve daha sonra değişimi diğer insanlara iyi bir şekilde iletebilmeniz ve bu değişimin basariyi getireceğine insanları inandırmanız gerekir. Duran bir hedefe nisan almak kolaydır. Ama sizin hedefiniz hareketlidir. Hedefin hızını ve yönünü doğru saptayın merminizin hızını, rüzgarın hızını ve yönünü hesap edin ve nereye ne zaman nisan almanız gerektiğini bulun ve atış pozisyonunuzu değiştirin. Gelecek değişimdir. Değişim gelecektir.[16]
 
3.                 Geleceği Mühendisleme : İki Düşünürün Tezleri ve bir Teorinin Analizi
 
3.1.           Geleceği Mühendisleme
 
3.1.2.        Kapsamı ve Önemi
Gelecek düşüncesi işletmeleri önemli ölçüde etkilemektedir. İşletmelerin sadece olan bitenleri izlemesi geleceğe hazırlanmaları açısından yeterli olmadığı için geleceği düşünmek zorundadırlar. Bu günümüzün getirdiği karmaşadan ve belirsizlikten kaynaklanmaktadır. İşletmelerin geleceği düşünmeleri zorunludur ve aynı zamanda da geleceklerine sahip çıkmalıdırlar. Günümüzde geleceğin nasıl ve ne şekilde düşünülmesi gerektiği pek anlaşılır biçimde ifade edilememektedir. Bu da geleceğe yönelik olan düşüncelerin olumsuz olmasına neden olmaktadır. Ancak ne söylenirse söylensin bu işletmelerin geleceği düşünmelerini ve kendilerini geleceğe hazırlamaları gerektiğinin anlaşılmasını engelleyemez. Bu da bize geleceği yeniden inşa etmek veya yeniden biçimlendirmek gibi yeni bir kavramı düşünmemize yol açar. [17]
 
3.1.2. Düşünsel Olgunluk Aşamaları
 
3.1.2.1. Öngörü
            Geleceği araştırmak, gelecekte olabilecekleri kestirmeye ilişkin yapılan bir zihin egzersizidir. Gelecek kilidini açmak için kullanılabilecek bir anahtardır. [18] Öngörü yaklaşımında gelecek ile ilgili kestirimler daha çok kısa döneme odaklı yapılmaktadır. Yalnızca geçmişten gelen bilgilere bağlı kalınarak, statik bir yaklaşımla gelecek hakkında olasılık hesapları yapılan öngörü çalışmaları arz odaklıdır. Sosyal değişim ile teknolojik değişimin bağımsız değişkenler olduğu göz önüne alınmaz.[19] Faktörleri kısa zamanda yönlendirmek kolay değildir. Öngörü vazgeçilmez olan disiplinleri kullanabilmektir. Öngörü içi dinamikliği tetikleyerek gelecek ile ilgili bilgileri geliştirmeyi kolaylaştırır. Yani öngörüde önemli olan bugünü anlamaktır. Bugünün ötesi yarının habercisidir. Nasıl’a ilişkin keskin ifadeler, işletmelerin bugünden yarının araştırılmasını gerektirmektedir. Çünkü herkesin eşzamanlı "nasıl"la ilgilenmesi, yapılacakların daha ötesine erişmeyi kolaylaştırır. Bu bugün’ü terk etmek değil, bugünden yarını oluşturma çalışmaları yapmaktır. Yapılan çalışmanın değeri, süreçteki mükemmellik açısından değerlendirildiğinde, sonuçtan ziyade önemli olduğu görülecektir. Dolayısıyla daha sonra süreçteki araştırmaya yönelik tehditlere ve doğabilecek fırsatlara odaklanılabilir.
Gelecek, müdahale alanı içindedir. Ancak, gelecek araştırmasının kendisi, bizzat yine kendi dışındadır. Bu nedenle çoğu kez Ön’lerin, "gelecekten ziyade öngörüler hakkında bir şeyler" içerdiği yönündedir. Oysa istenen şey, geleceği şekillendirmektir, ya da mevcut ve gerçek olmayanı oluşturmaktır. Yani bir tahminde bulunmak, tahmine yönelik eyleme gedmektir. Yapılanlara tahmin faaliyeti ötesinde değer ifade ettiği anlaşılabilir.
"Geleceği öngörme" etkili konumlandırma yapmayı, geleceği etkinleştirebilecek araştırmalarda bulunmayı niteler. İçinde bulunulan gerginlik, geleceği öngörmeyi zorlayacaktır. Gerginliğin bulunmadığı bir pozisyonda Ön’leri de bulunmak bir hayli zor görülür. Bu anlamda gerginlik "yaratıcı bir süreç" olarak değerlendirilmelidir. [20]
                 
                 
    3.1.2.2. Vizyon
            Vizyon , öngörü ve uzgörüyü birleştiren bir köprü gibidir.geleceğin okunmasında öngörü ve uzgörüye yardımcı olur. Vizyon ile gelecek duyarlılığı oluşturmak, yolun izlenmesine ve hayallerin gerçeğe aktarılmasına güç verir. Vizyondaki hayal, umut ve arzuları içeren kısım, daha güçlü bir çekim yaratır. Bu noktada vizyonu anlamaya yardımcı-bütünleyici öğeleri ya da felsefe, misyon, amaçlar/hedefler ön planda değerlendirilmelidir. Çünkü bu öğeler vizyonun gücüne ivme kazandırır. Vizyon aslında tam anlamıyla bri gelecek duygusunu ifade eder. Geçmişten geleceğe bir köprüdür. Ancak vizyon asla geçmişi haklı çıkarmaya çalışmaz. Sadece geleceği inşa eder. Diğer bir açıdan vizyon uzun ve geniş bir zaman dilimi içinde, yaşanan koşullara bağlı geleceği işletmenin gerçekleştirme olanağını tanımlar; ve geleceği görmede, geleceğin değişiminde ihtiyaç duyulan bir rehberdir. Bu anlamda vizyon, gelecek için çalışmalara güç veren, gelecekle ilgili görüntü veya resimdir.
Geleceği yakalamak ve destekleyici güç olarak vizyona yüklenen anlam işletmelerin gelecek koşullarını niteler. Buna göre vizyon yol verici, güç verici, aydınlatıcı işleve sahiptir. Yanı sıra; işletmelerde öğrenmeyi motive etme, karşılaşılan sorunların çözümüne rehberlik etme, nasıl’a açıklık kazandırma, araştırmada girişimci yönü belirleme, değer üretmeyi niteleme, yaratıcılığı, yeniliği öne çıkarma ve geliştirme noktasında destek sağlar.[21]
 
                3.1.2.3. Uzgörü
                  Uzgörü gerçekten de geleceği düşünmek ve oluşturmak bağlamında çok önemli bir kavramdır. Günümüzün dinamik ve sürekli değişen dünyasında gelecek çoğumuz için gittikçe belirsizleşiyor.Bireysel düzeydeki bu belirsizleşmenin bir süre sonra sektörsel belirsizlikleri ve en sonunda bunların toplamı olarak ulusal düzeyde büyük bir belirsizliği ortaya çıkarması kaçınılmaz. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir çok ulus bu belirsizliğin ortadan kaldırılması için uzun vadeli bir bakış açısına sahip olmaları gerektiğine farkına varmıştır. Buda bize uzgörü kavramını öğretmiştir. Uzgörü insanin eylemlerini iyileştirmek için geliştirilen yöntemlerden biridir. Uzgörü daha eski olan politika ve yönetim yöntemlerine kıyasla daha çok boyutlu bir yöntem. Bu boyutlardan sadece birkaçını politika analizi, bilgi yönetimi ve katılımcı demokrasi olarak sıralayabiliriz.Uzgörü hem uzun döneme odaklılık, hem toplumsal uzlaşma hem de uzmanlık yani ortak akli içeren bir kelime.  İngilizce’de "foresight" kelimesi ilk olarak 1591'de kullanıldı. 19. yüzyılın basına kadar ağırlıklı olarak komedi ve dramlarda kullanılan kelime Samuel Coleridge'in 1816'da yayınladığı kitabında politik kabiliyetler ile ilgili olarak kullanıldı. Bu tarihten itibaren uzgörü politik bilimlerin kelime hazinesine dahil oldu. 20. yüzyılın basından itibaren yönetim, endüstri mühendisliği, biyoloji, diş ilişkiler, sağlık konularındaki kitapların adlarında yer alan kelime 1970'lerin ikinci yarısında politik kabiliyet olarak kullanılmaktan çıkarak daha çok ekonometri, stratejik planlama ve yönetim konularında kullanılmaya başlandı. 1984'de John Irkine ve Ben Martin'in "Foresight in science: picking the winners" adli kitabında bilim ve teknoloji politikaları alanında ilk defa kullanıldı. 1989'da ayni ikili "Research Foresight" adli kitabi yayımladı. 1994'den itibaren özellikle "teknoloji uzgörürü" konusunda ulusal, sektörsel, bölgesel, veya firma düzeyindeki çalışmaları içeren bir çok kitap yayınlanmıştır. Özellikle Richard Slaughter'in 1995'de yayınladığı "Foresight principle: cultural recovery in the 21st century" kitabi ABD'de de "bestseller" olmus ve uzgörür literatüründen önemli bir referans haline gelmiştir.
Türkiye’de ulusal uzgörü çalışmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalardan elde edilen en önemli sonuçlar şunlardır ;
  • Gençler tarafından yapılması
  • Üniversitelerdeki eğitim programları ile ilişkilendirilmesi
  • Yalnızca teknolojik çözüm değil sosyal problemlere odaklı olması
  • Yalnızca uzmanlardan oluşan panellerin uzun ve karmaşık "uzman raporları”nı değil geniş bir katilimi hedef olarak seçmesi
  •  Toplumsal uzlaşma ve karar vericiler için bir model oluşturması
  •  Bölgesel, ulusal ve uluslararası boyutları içermesi
  •  Türkiye dışında ve uzgörür yapmış ülkelerde yasayan vatandaşlarımızın da çalışmalara dahil edilmesi
  •  Girişimin liderliğinin, özel sektör destekli 3. Sektör kuruluşlarında olması[22]
            Uzgörü bir anlamda da yarını inşa etmektir. Uzak geleceğe yönelik tahminlerin yapılması günümüzde kahinlikle ilişkilendirilmektedir Genellikle uzak geleceğe ilişkin tahminlerin yapılması anlamı taşır. Bu tahminler, bir insan özelliğidir; karar vermede yardımcı olma anlamında ve gelecekte mümkün olanları gerçekleştirme konusunda, davranışların/eylemlerin farklı yönlerini değerlendirilmesini kapsar. Ancak UzG özellikli bir yetenektir. Stratejik açıdan da temel yetkinliklerle ilişkilendirilmesi gerekir. Tüm ilişkilendirme, açıklanmayan bir zaman dilimine ilişkin ele alınması ironi olmamalıdır. Yani uzgörü işletmenin stratejik düşünmesinin bir sonucudur. Uzgörü ile ; • Şimdiki hareketlerin, konumların ya da uygulamaların değerlendirilmesi (değerlendirme),
• Olası durumlar/sorunlar öncesi önlem alma ve kaçınma (ilk uyarı ve yol gösterme),
• Gelecekte olası olayların, uygulamaların sürekliliğini düşünme (proaktif stratejik formülasyonu yapma),
• Gelecekte karar verme yönü (normatif senaryolar üretme) oluşturulmaya çalışılır.[23]
 
3.2.           Fukuyama : Tarihin Sonu
Son on yıl içerisinde meydana gelen olaylara bakıp ta dünya tarihinde son derece önemli kimi olayların meydana geldiği duygusundan insanın kendini alıkoyması oldukça zordur. Tarihin sonu varsayımı yeni ortaya atılmış bir varsayım değildir. Bu savunmayı yapanlardan bazılarını şöyle sayabiliriz. Karl Marx ,Hegel , Kojeve, Weber en ünlüleridir. Karl Marx’a göre tarihsel gelişimin yönünün bilinçli ibr şekilde maddi güçler tarafından belirleneceğine ve tüm çelişkileri yok edecek komünist bir ideolojinin başarıyla gerçekleştirilmesiyle birlikte tüm çelişkilerin ortadan kalkacağına inanıyordu. Hegel ise gerçekten günümüzdeki entelektüel düşünce kavramamızın bir parçası olmuş ve tarihin mutlak bir anda ulaşabileceği en son noktaya ulaştığını düşünüyordu. Hegel özellikle Fransız devriminden sonra tarihin sonunun geldiğine inanıyordu. Kojeve ise bir buçuk yüzyıl sonra Hegel ‘i bir tarafa atmayıp taraihin sonu varsayımının doğrulanması bakımından temelde çok daha doğru olduğu konusunda ısrar etmişti. Kojeve’nin çağdaşlarına göre Kojeve’nin tarihin sonu yaklaşımının 2. dünya savaşının hemen sonrasında ortaya çıkan soğuk savaşın zirvede olduğu bir dönemdeki Fransız aydınının ekonomik tekbenciliğinin tipik bir örneği olarak görülmesi gerektiğini söylemişlerdi.
Tarihin sonuna ulaştık mı gerçekten? İnsan yaşamında modern liberalizm bağlamında çözümlenemeyecek ve başka bir alternatif siyasal ekonomik yapı tarafından çözümlenebilecek bir takım temel çelişkilerin varlığından söz edilebilir mi? Bu sorulara dünya üzerinde meydana gelmiş bir takım olaylara bakarak cevap bulmaya çalışmak daha doğru olacaktır. İdealizmler olarak bakarsak geçen yüzyılda liberalizme alternatif olarak Faşizm ve Komünizm çıkmıştı. Faşizm batının siyasal açıdan zayıflığını metaryalizmini düzensizliğini ve belli bir toplum duygusuna sahip olmamasını eleştirmişti ve buradan doğmuştu. İkinci dünya savaşından sonra yok edilmişti. Faşizmi yıkan faktörler dünya yüzeyinde ahlak bakımından kabul edilmemesi ve tabii ki başarısızlığı olmuştu. Alman faşizmi kendi kendini yok edecek bir akım olarak zaten görülmüştü. Komünizm ise gerçekten çok ciddiydi. Liberal ekonomilerde temel çelişkilerin emek ve sermaye arasında olduğunu düşünen Marx bu çelişkinin kendi içerisinde halledilemeyeceğini düşünmekteydi. Ancak sınıf sorununun kalmamasıyla birlikte bu düşüncede kendini yavaş yavaş bitirmektedir. Tüm dünyada komünist partilerin seçimlerde hüsrana uğradığı ve özellikle muhafazakar partilerin kazanmaya başlaması yadsınamaz bir gerçektir. Komünizm ve faşizm’in artık çöktüğünü varsayarsak libe4ralizm ile baş edecek veya rekabet edecek başka bir ekolün olduğunu söylemek gerçekten zor değildir. Bunlar din ve milliyetçiliktir. Hristiyan, Yahudi ve İslami gelenekler içerisinde son yıllarda kökten dinciliğin yükselişi artık herkes tarafından bilinmektedir. Dini canlanış aslında liberal toplumlarda meydana gelen manevi boşlukların mutsuzluklara neden oluşunun kendini göstermesi sonucudur. Çağdaş dünyada hem liberalizme hem de komünizme alternatif olarak sadece İslam teokratik bir devlet önermektedir. Ancak İslam’ın önerdiği bu siyasal doktrin Müslüman olmayanlar tarafından kabul görmemektedir.
            Tarihin sonunun uluslar arası ilişkiler üzerindeki etkileri ve sonuçları nelerdir? 3. dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu hala tarihlerinin çamuruna sapına kadar batmış durumdadır ve bu ülkeler önümüzdeki yıllarda pek çok sürtüşmenin yaşandığı ülkeler haline gelecektir. İdeoloji anlamında Rusya ve Çin politikalarını değiştirdikleri zaman batının gelişmiş ulusları arasına katılabileceklerdir. Ancak ideolojilerden arınmış bir dünyanın nasıl olacağı belli değildir. Ancak herkes tarafından verilen yanıt daha öncekinden farklı olamayacağı şeklindedir. Zira uluslar arası ilişkilerde uzman olan pek çok gözlemciye göre ideolojinin arka planında çeşitli uluslar arasında büyük çaplı bir takım rekabetlerin ve sürtüşmelerin sözkonusu olmasına olanak sağlayan büyük güçlerin ulusal çıkarlarının gerçek özünün olduğunu ilişkin bir inanç vardır. Zaten bu hep olacaktır. Ancak bizim sistemin biçimi yani uluslar arası ilişkiler sisteminin iki kutuplumu yıksa çok kutuplumu olduğu incelememiz gerekir. Saldırı ve güvensizlik bazı düşünürlere göre bir takım özgül tarihsel koşulların ürünü olmaktan çok tüm insan toplumlarının evrensel niteliği olduğunu ileri sürmektedirler. Bu düşünce çizgisini benimseyenler klasik dönemi oluşturan 19.yy Avrupası’ ndaki güç dengelerini oluşturan ülkelerin geliştirdikleri uluslar arası ilişkiler biçimini ideolojilerden arındırılmış çağdaş dünyanın nasıl bir görünüm alacağını açıklamak için bir model olarak almaktadırlar. Günümüzde ise yeni siyasi düşünce ekonomik ilgilerin ve çıkarların söz konusu olduğu, çeşitli uluslar arasında büyük sürtüşmelerin ideolojik kaygılara, temellere dayanmadığı ve sonuç olarak her ne suretle olursa olsun askeri güce başvurmanın çok daha az meşru sayılabildiği bir dünyanın varlığını kabul etmektedir. Yani artık liberalizm dünyadaki tüm sistemler üzerinde bir zafer kazanmıştır .Buda tarihin sonunu işaret etmektedir. [24]
 
 
 
3.3.           Samuel Huntington : Medeniyetler Çatışması
   
3.3.1. Medeniyetleri Kapsamı
            Medeniyet kültürel bir varlıktır. Köyler, bölgeler , etnik gruplar,milliyetler,dini gruplar medeniyetleri oluşturan öğeler olarak sayılabilir. Bütün bunların hepsi, kültürel çeşitliliğin farklı seviyelerinde ayrı kültürlere sahiptirler. Türkiye’nin kuzeyindeki bir köyle güneyindeki bir köyün kültürleri farklı olabilir. Ancak bu durumda bile ikisi de bir İtalyan kültürüne karşı Türkiye kültürünü paylaşacaklardır. Avrupalılar Çin ve Arap dünyasından farklı kültürleri paylaşacaklardır. İşte bütün bunlar medeniyetleri teşkil etmektedirler. Bir medeniyet, bu suretle, insanların kendilerini ayırt eden yönünden başka onların sahip olduğu en yüksek kültürel gruplaşma ve en geniş kültürel seviyelerini oluşturacaklardır. Medeniyet, hem dil,tarih,din,adetler,müesseseler gibi ortak objektif unsurlar vasıtasıyla ve hem de insanların subjektif olarak kendi kendilerini teşhis etmeleri suretiyle tarif edilir. Medeniyet,çok az olan veya çok fazla olan bir insan topluluğunu ifade edebilir. Medeniyetler dinamiktir ,yükselebilirler ve alçalabilirler. Bölünür ve birleşebilirler. Medeniyetler zaman içinde yok olur.[25]
           
3.3.2.        Medeniyetler Çatışması
   Medeniyet kimliği gelecekte önemi gittikçe artan bir olgu haline gelecektir. Dünya gelecekte belli başlı medeniyetler arasında kalacaktır. Bunlar, Batı,Konfüçyus, İslam, Hint , Slav- Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika medeniyetleri olacaktır. Gelecekte yeryüzünde meydana gelecek olan büyük mücadeleler bu medeniyetlerin farklılığı dolayısıyla olacaktır.     Bizi medeniyetler çatışmasına götüren belli başlı düşünceler vardır. Medeniyetler arasındaki farklılıklar, sadece hakiki değil esaslıdırlar. Medeniyetler birbirlerinden dil,ırk,tarih,kültür ve en önemlisi din yoluyla ayrılırlar. Farklı medeniyetlerin insanları , hak ve sorumluluklar, hürriyet ve otarite,eşitlik ve hiyerarşinin izafi ehemmiyeti hakkında farklılışan görüşleri kadar Allah ile insan,   fertle grup, vatandaşla devlet,ebeveynle çocuklar ve karı koca arasındaki farklılıklardan çok daha esaslıdırlar. Farklılıklar illa da mücadele etmek değildir ve mücadele de muhakkak surette şiddet manasına gelmez. Asırlar boyunca en uzun ve şiddetli mücadeleleri medeniyetler arasındaki farklılıklar meydana getirmiştir.
    Dünya gittikçe daha küçük bir hal almaktadır. Farklı medeniyetlerin insanları arasındaki etkileşimler medeniyet şuurunu ve medeniyetlerin kendi bünyelerindeki ortaklıklarının yanısıra medeniyetler arası ayrılıkların fark edilmesini güçlendiriyor. Fransa’ya yönelen Kuzey Afrika göçü, Fransızlar arasında düşmanlık doğurmakla kalmamış, aynı zamanda iyi Avrupalı gözüyle bakılan Katolik Polonyalı göçünü kabul etme temayülünü artırmıştır. Amerikalılar Japon yatırımına, Avrupa ülkeleri ve Kanada’dan gelen daha çok olumsuz tepki göstermişlerdir. Farklı medeniyetlerin insanları arasındaki etkileşimler , sırasıyla düşünceyi tarihin derinliğine doğru yaymak için farklılık ve adavetleri abartarak canlandırmak suretiyle insanların medeniyet şuurlarını arttırmaktadır.
       Dünya yüzeyindeki sosyal değişme ve ekonomik modernleşme süreçleri, insanları çok eski mahalli kimliklerden koparıyor. Buda milli devletleri zayıflatıyor. Bu suretle bir boşluk meydana gelmekte ve bu boşluğu doldurmak için çoğu zaman din faktörü araya girmiştir.
        Medeniyet şuurunun gelişmesi batı’nın iki yönlü rolü tarafından güçlendirilmektedir. Batı bir yandan en kuvvetlidir. Batı , batılı olmayan yollardan dünyayı biçimlendirmek için gittikçe daha fazla arzu, istek ve kaynağa sahip olan Batı dışı ülkelerle yüzyüze geliyor. Siyasi ve ekonomik olanlara göre daha az gelişme olanağı gösteren kültürel hususiyet ve farklılıkların, uyuşma ve ayrışmaları da bu yüzden onlara göre daha kolaydır. Medeniyetler arasındaki çatışmalarda sorulan soru sen nesin ? şeklindedir. Bu artık değiştirilemez bir veridir. Son olarak medeniyetler çatışmasına neden olabilecek olgu da ekonomik bölgeciliğin artmasıdır. Gelecekte bölgesel ekonomik blokların ehemmiyeti muhtemelen artmaya devam edecektir. Bir yandan başarılı ekonomik bölgecilik medeniyet şuurunu takviye edecek, diğer yandan da ekonomik belgecilik müşterek bir medeniyet içinde kök saldığı zaman muvaffak olabilecektir.  Medeniyetlerin çatışması , iki seviyede ortaya çıkar. Mikro seviyede, gruplar , fay kırıkları boyunca, toprak ve birbirleri üzerinde kontrol kurmak için çok kere şiddetli biçimde mücadele ederler. Makro seviye de ise farklı medeniyetlere mensup devletler izafi bir askeri ve ekonomik üstünlük uğruna rekabet eder , milletlerarası müesseseler ve üçüncü taraflar üzerinde kontrol kurmak için mücadeleye girişir ve kendi hususi , politik ve dini değerlerini rekabetçi bir anlayışla ortaya çıkarırlar. [26] Bu arada dinlerde medeniyetlere çok büyük etkilerde bulunurlar. Tarih bize dinlerin yeryüzünde hakim olma savaşı verdiğini gösterir. Dünyada inanılan ve hak din olarak kabul edilen dinler arasında ilk olanı Museviliktir. Bu dine inananlara Yahudi denmektedir. Ancak Yahudilik sadece bir millet tarafından sahiplenilmiş ve diğer milletlere bu millet tarafından küçük bakılmıştır. Bütün dinleri çıktığı yer olan Orta Asya ve Arap Yarımadasında yaşayan Araplar arasında çok fazla itibar görmemiştir. Araplar bu zamanda da puta tapmaktaydılar. Daha sonra Hristiyanlık dini çıkmıştır. Ancak bu dinde daha sonra puta tapan Araplar tarafından teslis inancına dönmüştür. En son din olarak gönderilen İslamiyet ve Onun Peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v.) medeniyetleri en çok etkileyen din olmuştur. Bu dinin en büyük etkisi o güne kadar hiçbir zaman bir amaç uğruna birleşemeyen Arapların bu dinin ve amaçlarının etrafında birleşebilmiş olmalarıdır. Bu gerçekten medeniyetleri etkilemiş ve gerçek anlamda dini gruplaşmalar buradan başlamıştır.
 
3.3.3.        Gelecek Düşüncesi ve Gelecek Düşünürlerine Karşı Tezler
 
3.3.3.1. Gertrude Hımmelfarb : Fukuyama’ya Cevap
                        Fukuyama liberal demokrasinin geleceği sağlama alınmış durumda demektedir. Çünkü o’na göre liberal demokrasi sınıf sorununu çözmüş durumdadır. Geri kalan toplumsal sorunlarsa liberalizmin değil modernizm öncesi tarihsel koşulların mirası olan sorunlardır. Ne var ki durum böyle olmuş olsa bile bu sorunlar hala çözülebilmiş değildir ve liberalizmin kalesi olarak görülen Amerika ‘yı hala tehdit etmektedir. Milliyetçilikte henüz olgunlaşmamış bir liberalizm için geçerli olabilecek bir problem olarak nitelendirilerek, liberalizm olgunluğa ulaştığında çözümlenebilecek bir problem olarak görüşüp bir kenara atılamaz. Fukuyama’nın makalesinde yer alan liberal demokrasinin evrenselleştiği ve ebedileştiği tezi yanlıştır. Tarihin ebedi gerçekleri ne olan güven bizzat komünizm ve nazizm uygulamalarından sonra yitirilmiştir.[27]
                         
3.3.3.2. Nuray Mert –Tarihin Sonu Yok
                        Fukuyama’nın tarihin sonunu ilan etmesi insanlıktan ümit kesmekten başka bri şey değildir. Tarihin sonu geldi demek görüp göreceğimiz insanlığın ulaşacağı en iyi hal bu demektir. Fukuyama’nın tarihin sonunu ilan etmesi aslında serbest piyasa ekonomik modeli çerçevesinde şekillenen yeni dünya düzenin mutlaklaştırmaktan, ona ebedi bir hüviyet kazandırmaktan ve nihayet ona karşı tüm itiraz ,eleştiri ve değişim taleplerinin önünü kesme çabasından başka bir anlam ,ifade etmiyordu. 11 Eylül tarihin tüm çatışmaları ve tartışmaları ile devam ettiğini gözler önüne serdi. Ama tarih zaten hiçbir zaman bitmemişti. Tarih ,sadece çatışmalar,sorunlar varolmaya devam ettiği için değil insanlığa ilişkin umutlar tükenmediği tükenmeyeceği için hiçbir zaman son bulmayacak. İnsan varolduğu sürece dünyanı sorgulamaya devam edecek . insanlık kendinde umudu kesmediği sürece tarih hiç bitmeyecek.[28]
                       
3.3.3.3. Tarihin Sonu ve İslam
                        Fukuyamanın tezine bir de İslam dünyası açısından bakalım. Bu güne kadar tarih Hz. Muhammed (s.a.v.)’in büyük dinlerin kurucularından sonuncusu olduğunu ispatlamıştır. İslam küresel kutsal inançların en yenisidir. İslam’ın doğuşundan sonraki 14.yy boyunca hiçbir din bu kadar taraftar bulamamış , hatta tek bir ülkenin milli dini haline gelmeyi bile başaramamıştır. O halde İslam , dünyada dini tarihin son perdesi midir? Kur’an Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberlerin sonuncusu olduğunu açıkça belirtmektedir. Son peygamber ifadesi acaba dini tarihin de sonumu anlamına gelmektedir?Müslümanlar bu tarihin sonu yaklaşımlarına cevap verebilirler mi? Neticede bu tartışmalar batının kuvvetine ve geri kalanların zayıflığına dayanmaktadır. 20. yy da İslam demokrasisinin gelişmesi için mümbit bir zemin hazırlayamamıştır. Fakat bunun yanında İslam Nazizm,Komünizm,Faşizm ve soykırım gibi bu yüzyılın felaketlerinin yeşermesine de müsaade etmemiştir. Bunlar Hristiyan, Budist veya Konfüçyen toplumlarda ortaya çıkmıştır. Müslümanlar en iyiyi üretmedikleri için sık sık eleştirilmektedir. Fakat kötüyü bertaraf eden davranış standartlarına sahip oldukları için takdir edilmektedir. Fukuyama insanoğlunu en iyiyi keşfettiği iddiasıyla tarihin sonunu ilan etmektedir. Ancak kendimizi kötüden nasıl koruyacağımız hususunu unutmaktadır. Tarihin sonu birden fazla standardın ve birden çok medeniyetin izdivacı olmalıdır. Tarihin sonu tartışmaları yapılırken batının bir çok konuda en iyi olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak batı ne olursa olsun İslam’dan örnekler almalı ve dinlemelidir. İslam’ın kötüyle nasıl savaştığı konusu çok önemlidir. Bir çok belaları ve hastalıkların Müslüman toplumlarda gözükmemesi, İslam’ın kötüye nasıl müsaade etmediği araştırılmalıdır.[29]
 
3.3.3.4. Ahmet Davutoğlu- Bir Bunalımı Örtme Çabası
      Bu tezler tamamen ,Amerikan dış politikasının bir yan ürünüdür. Amerikan dış politikası için yönlendirmeler yapmaktadırlar. Bu tezler kriz geçirmekte olan Batı dünyasının geçirmekte olduğu krizi örtme çabasından başka bir şey değildir. Huntington tahlilleri ile batı medeniyetinin felsefi ve entelektüel birikimin,sosyol kültür ve uluslar arası sistem üzerindeki belirleyici vasfını gözardı ediyor. Dolayısıyla bunalımın vebalini ve ortaya çıkan çatışma alanlarının yükünü ,tekelci batı medeniyeti tarafından hayat alanları gittikçe sınırlandırılmış yerel medeniyetlere ve otantik kültürlere yüklüyor. Böylece gelecekteki bunalımın suçluları şimdiden bulunuyor.[30]
 
3.3.3.5. Şahin ALPAY : Huntington Saçmalıyor
            Huntigton’un makalesinin en büyük tehlikesi kendi kendini doğrulaması ve haklı kılmasıdır. Huntington ayrıca her biri birbirine düşman olan ve birbirleri hakkında fırsat kollayan İslam dünyasının başına lider olarak Türkiye’yi uygun görmektedir. Bu ne kadar gerçekçi veya masum bilinmez. Ama Türkiye kendi kendinin lideri olabilir. Ayrıca bazı islamcılarımızın hiç hoşuna gitmeyecek önerileri de olan Huntington, temek haklara saygılı olmayan iktidarlara karşı silahlı kuvvetleri anayasayı koruması gerektiğine işaret ediyor ve onaylıyor. Türkiye hakkında bu kadar bilgisiz birinin ülkemizi değerlendirmesi ne kadar yanlıştır. [31]
 
3.4.           Oyun Teorisi
  
   3.4.1. Tanımı ve Tarihsel Süreci
Rekabetli olan iş dünyasında rakibin hareketlerini tahmin etmek ve ona göre davranmak , rakiplerinin üstesinden gelmek için mümkün olan en iyi stratejiye ulaşmak için mantıksal düşünce ve matematiksel tekniklerden yararlanarak yapılan yarışmalardır. [32] ''Oyun Teorisi'', birbiriyle çelişen olasılıklar karsısında en doğru stratejiyi saptama yöntemidir. Oyun Teorisi'ni gerçek yasama uyumlu hale getirme çabaları 1950'li yıllara dayanıyor. O yıllarda California'daki RAND Corporation'da çalışan matematikçiler, Soğuk Savaş konusunda strateji geliştiren Amerikan Hava Kuvvetleri'nin çalışmalarına bilimsel açıdan ışık tutuyordu. O dönemlerde çalışmalara temel oluşturan durumlar hep iki taraflıydı. Bu ikili oyunlarda bir tarafın çıkarı diğerinin zararı anlamına geliyor ve durumlara toplamı sıfır olan oyunlar adı veriliyordu.
Korkak Tavuk oyunu
Ancak o dönemlerde bile gerçek yasamdaki problemlerin sıfır toplamlı oyunlara benzemediği açıktı. Bir taraf için kötü olan durum, karsı taraf için de ayni derecede kötü olabiliyordu. Buna en güzel örnek ''Korkak Tavuk' oyunuydu. Bu oyun, 1955'de James Dean'in başrolü oynadığı ''Asi Gençlik'' isimli filmde ölümsüzleşti.
FilmdeJimbove Buzz adındaki iki lise öğrencisi arabalarını uçuruma doğru sürecekler; direksiyonu ilk kiran taraf oyunu kaybedecekti. Taraflar ayni anda direksiyonu kırarsa, oyun eşitlenmiş olacaktı. İkisinin de direksiyonu kırmaması durumunda, yasam denilen büyük oyun sona erecekti.
Korkak Tavuk Oyunu'nda olduğu gibi, optimal stratejinin saptanmasında karşılaşılan güçlükleri yenmenin yolları uzun süre araştırıldı. RANDADA görevli matematikçi John Nashbu gibi durumlarda tarafların karar vermelerini kolaylaştıran bir kural geliştirdi. Narh’a 1994 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazandıran bu kurala Narh Teoremi adi verildi. Narh Teoremi'ne göre, tüm oyuncuların kendileri için en mükemmel stratejiyi geliştirdikleri bir ortamda, her oyuncunun kendisi için en uygun stratejiyi seçme olasılığı yüksektir. Bu gibi ''denge'' durumlarında alternatif stratejilerin daha iyi sonuç vermesi beklenemez. 1960'li yıllarda Nash'in katkılarıyla Oyun Teoremi'nin gerçek hayata uyum sağladığı ve günlük hayattaki problemler çözeceği düşünüldü.
Ne var ki uluslararası ekonomik ve politik krizleri kağıt ve kalemle çözmeye çalışan teorisyenler, birden yeni bir engelle karsılaştılar: Narh’ın kuralı çerçevesinde, Korkak Tavuk oyununda olduğu gibi denge durumu bir tane değil, iki tane idi. Asi Gençlikte taraflardan biri direksiyonu kırma kararı verirken, diğeri arabayı sürmeye devam edebilirdi. Bu durumda tek taraflı karar değişikliği, diğer tarafın kararını değiştirmesi anlamına geliyordu.
 
                   3.4.2. Sorunları
       Oyun teorisyenleri yeni çözümler ararken yeni sorunlarla karsılaştılar. Örneğin, rasyonel stratejiyi seçerken hangi kurallardan yararlanılacağı konusu, 1970'li ve 1980'li yıllarda çalışmaların özünü oluşturuyordu. Her vakada farklı kuralların islediğini gören matematikçiler bir anlamda karamsarlığa kapıldılar. Bazı teorisyenler rasyonel strateji tanımının gereksiz bir uğraş olduğunu ileri sürerken, diğerleri bu yaklaşımı “sorunları halinin altında süpürmek” olarak niteledi.
1991 yılında İngiliz Oyun Teorisyenleri'nin Sheffield Hallam Üniversitesi'nde düzenledikleri toplantı sorunların çözümlenmesi açısından çok büyük önem taşıyordu. Toplantıda Amerikalı teorisyen Nicel Howard’in sunduğu örnek dikkat çekiciydi.
     Howard'in örneği, yabancı bir ülkede otellerine dönerken taksi tutan iki İngiliz ekonomistin basından geçenlerle ilgiliydi. Taksicinin kendilerinden fazla ücret isteyeceği kaygısına kapılan İngilizler, pazarlık şanslarının daha yüksek olacağı düşüncesiyle otel kapısına ulaşıncaya kadar pazarlık etmeme kararı alırlar. Ancak bu rasyonel, oyun teorisi kurallarına uygun strateji ise yaramaz. Şoför İngilizlerin bu tutumu karsısında aşırı bir öfkeye kapılıp kapıları kilitler. Adamları aldığı yere geri götürerek arabadan dışarı atar.
Taksi şoförünün, oyun teorisine ilişkin hiç birsek bilmemesine karsın, yolcuların kendisine bir oyun oynadığını sezmesi her şeyi değiştirir. Dolayısıyla şoför oyun teorisyenlerinin hiç hoşlanmadığı bir şeyi yapar. Öfkelenir. Ve kendi çıkarlarını hiçe sayarak (ücretini almamayı göze alarak) oyunun gidişatını beklenmedik bir şekilde değiştirir.
   Howard ile birlikte Sheffield Hallam'daki toplantıya katılan İngiliz teorisyenler, Peder Benzet, Motris Bradleyve İm Bryant, katılımcıların dikkatini mantık dişi tepkilere yol açan duygusal patlamalara çekti. Toplantının sonunda Tiyatro Teorisi doğdu. Bu teorinin özünde, oyunların statik olmadığı, oyuncuların duygusal yapısının, oyunun seyrini belirlediği iddiası yatıyordu. Howard'a göre öfke, korku veya şefkat gibi duyguların dramatik bir boyutu vardır. Bu duygular kişilerin normal,alışılagelmiş davranışlarının dışına çıkmasına, yeni çözümler üretmesine yol açar.
                       
3.4.3.        Oyun Teorisinde Temel Kavramlar
 
3.4.3.1. Oyun ve Oyuncu
       Matematiksel bir analizi mümkün kılmak için, önemsiz faktörleri analiz dışında tutmak, basitleştirilmiş modeller inşa etmek gerekmektedir. Bu şekilde hazırlanan modellere “OYUNLAR” denir. Oyunda çıkarları çatışan grup veya şahıslara “OYUNCU” denir.
           
3.4.3.2. Strateji
Oyunun basından sonuna dek ortaya çıkabilecek bütün durumlar için oyuncuların tercihlerini belirten kararlar bütünüdür.
 
3.4.4.        Gelecek Düşüncesinde Oyun Teorisinin Yeri
 
Bilindiği gibi gelecek belirsizlikler doludur. Bu belirsizliklere karşı hazır olmak geleceği kazanmak ve ya geleceğine sahip çıkmak isteyen bütün işletmelerin görevidir. Oyun teorisi de özellikle rekabetin geleceği belirlediği iş dünyasında gerçekten çok önemlidir. Oyun teorisinde yer alan bütün kavramlar rekabet ile iç içe olan iş dünyasında kullanılabilir. Çünkü iş dünyasında da yapılacak işler veya pazarı ele geçirme ,pazardan daha büyük pay alma gibi kavramlar bir oyundur. Bu oyunu oynayan iki veya daha fazla işletme olabilir. Bu oyunu iki işletme oynadığında oyun sıfır toplamlıdır. Biri kazanırken diğeri kaybeder. Ancak ikiden fazla oyuncu olursa burada karma stratejiler uygulanır. Bu durumda işletmelerin yapması gereken rakiplerinden çok daha önce düşünüp harekete geçmektir. Gelecek düşüncesinde asla talihe yer yoktur. Gelecek düşüncesi ile meşgul olan işletmeler asla talihe ve şansa yer vermemelidir.
 
3.5.           Gelecek Düşüncesi ile ilgili Tezlerin ve Teorilerin Değerlendirilmesi
       Bugüne kadar gelecekle ilgili birçok tez ve düşünce ortaya atılmıştır. Ancak bunların bir kısmı hayalden ileriye gidememiş,bir kısmı gerçekçi ve mantıklı olmuş,bir kısmı da insanların sadece kendi duygu ve düşüncelerini içine alabilmiştir. Tabii bu arada bir devletin dış politikasını yansıtmaktan ileriye gidememiş olan tezler vardır. Bana göre Huntington ve Fukuyama’nın tezleri bu bağlamda ele alınmalıdır. Ancak doğruluk payları da vardır. Çünkü zaten bu tezleri batı uygulamaktadır ve uygulayacaktır da. Önemli olan bu tezlere karşı bizim ne gibi önlemler alabileceğimiz veya bizim geleceğe nasıl baktığımızdır. Bu tezlere karşı gelen ülkemizin düşünürlerinin bir kısmı bu tezlere hak vermekte , bir kısmı inanışlarından ve batıya karşı olan duygularından dolayı karşı gelmektedir. Benim anlayamadığım nokta niye ülkemizde geleceğin düşünen insanların olmadığıdır veya ortaya çıkmadığıdır. Sadece karşı gelmekle geleceğe sahip çıkabileceğimi düşünmüyorum. Şu anda ki durumumuzu ortaya koyup, dünya devletleri ile olan oyunda en iyi yerlere gelecek düşünceleri üretmeli ve en önemlisi de bu düşünceleri ülkenin insanları ile paylaşmalıyız. Huntington ve Fukuyama batının, özellikle de Amerikan‘ın egemenliğini kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Batı bana göre güçlüdür ama egemen değildir. Ancak görüne odur ki Türkiye olmadan Batı kesinlikle istediği amaç ve hedeflerine ulaşamayacaktır. Bunu zaten bütün düşünürler söylemektedirler. Ancak Türkiye olmadan tezine temkinli yaklaşmak gerekmektedir. Batı bunu nasıl yapacaktır orası bilinmez, ancak bunun normal şartlarda iki yolu vardır. Batı ya Türkiye ile ortaklık yapar ya da Türkiye’yi tekrar istila eder. Ya da batı hiç birşey yapamaz. Benim üzerinde durduğum ve anlamadığım asıl önemli nokta geleceğin nasıl bir hal alabileceği bu kadar belli iken ülkemizin halkının daha henüz bu geleceğe hazır olmadığı ve liderlerinin insanlarımızı geleceğe hazırlamayışıdır. Sanki her şeyi kabullenmiş gibi bir görüntümüz var. 
 
4.                 Gelecek ve Gelecek Düşüncesinin Türkiye Perspektifinde Değerlendirilmesi
 
                  4.1. Makro (Ulusal ) Değerlendirme
                 
                  4.1.1. Gelecek Düşüncesi Açısından Değerlendirme
 
                  Türkiye, dışarıdan bakıldığında gerçekten çok kötü durumdadır. Uluslar arası rekabet düzeyi sıralamasında 49 ülke içerisinde 46. sıradayız.
                  Geleceği kazanmak için değişim kaçınılmazdır. Türkiye , sürekli kendine “benim yeri gelecekte nerede olmalı” sorusunu sormalıdır. Geleceği tevekkülle beklemek yerine onu tercihlerimiz doğrultusunda yeniden şekillendirmek zorundayız. Gelecek için gereken petrol,bor , su ve diğer önemli kaynakların hepsi aslında ülkemizde mevcut. Tek gereken bu kaynakların etkin kullanımı ya da kullanacak insanlardır. Gelecek için gerçekçi bir yol haritası ve öncelikleler listesi yapmalıyız. Siyasi mimarimizi değiştirip iç barışı sağlamalıyız. İnsana,teknolojiye maximum yatırım yapmalıyız. Uluslar arası rekabet gücümüzü artırmalı ve dış ilişkilerde yeni düzenlemelere gitmeliyiz.
                  Ben burada Türkiye için bazı saptamalar yapmak istiyorum. Bu saptamalarım mevcut durumun ne olduğu ve ne olması gerektiğinin anlatılmasıdır. Öncelikle ekonomiyi ele alırsak mevcut durum;
1. Büyük, Hantal ve Şeffaf Olmayan Kamu Kesimi: Ülkemizde, kaynak yaratmak yerine kaynak tüketen bir kamu kesimi söz konusudur.
2. Büyük Sosyal Güvenlık Açıkları: Emekli aylıklarını bugünkü çalışanlara ödeten zihniyet devam etmekte; ancak sigortalı çalışanların primleri emekli masraflarına yetmemektedir.
3. İstıkrarsız Yasal Ortam: Ekonomiyi yöneten yasal ortam, keyfi bir şekilde ve sıkça değiştirilmektedir. Yatırıma başlandığında kararlara temel oluşturan ortam, yatırım tamamlandığında değişebilmektedir.
4.Yüksek Enflasyon: Enflasyon gerçek olmayan bir şekilde sektörler arası kaynak değişimlerine neden olmakta, bu şekilde istikrarsızlık artmakta ve yatırım kararlarının alınması güçleşmektedir.
5. Bozuk Gelir Dağılımı: Bozuk gelir dağılımı, ekonominin sağlıklı gelişimini engellemektedir.
6. Mali Piyasalar: Henüz genç, derinliği az ve yasal yapısı yetersiz olmakla birlikte, ülkemizde mali piyasalar gelişmekte ve kurumsal ve bireysel yatırımcılarımız bu piyasaları kullanmaktadır.
7. Sanayide Çeşitlilik: Türk sanayim, çeşitlilik açısından oldukça gelişmiş durumdadır. Hemen her malin ülkemizde ekonomik olarak üretilmesi mümkündür.
8. Krize Dayanıklı ve Girisimci Özel Sektör: Özel sektörümüz, 1994 yılından beri sik yaşanan ekonomik krizleri başka ülkelerde kolayca başarılmayacak şekilde az zararla atlatmasını bilmiştir
 Gelecekte olması gereken veya özlemini çektiğim ekonomi ise şöyledir;
1. Etkinlestirilmiş Rekabet Kurulu: Piyasalara giriş ve çıkıştaki tüm engeller kaldırılırken, her türlü tekelci eğilim Rekabet Kurulu tarafından engellenecektir.
2. İstikrarlı Yasal Ortam: Kuralları bugünden yarına değişmeyen, herkesin bildiği ve herkese eşit olarak uygulanan bir yasal ortam sağlanacaktır.
3. Ekonomide Daha Az Devlet: Devletin ekonomideki varlığı, çok ender bazı stratejik konular ve özel sektörün yatırım yapmadığı kamu hizmet ve mali üretimi ile sinirli olacaktır. KİT’ler ve devlet bankaları, şeffaf ve hızlı bir biçimde özelleştirilecektir.
4. Sıfır Enflasyon: Enflasyon, fiyatlardaki değişimin yalnızca piyasa tarafından belirleneceği şekilde sıfırlanacaktır.
5. Kayıt Dısı Ekonomiye Son: Haksiz rekabete neden olduğu için, kayıt dişi ekonominin önünü kesecek tüm tedbirler alınacaktır.
6. Seffaf Ve Etkin Mali Kurumlar: Ülke kaynaklarının kullanımında aracılık görevi gören mali kurumların, bu gücü denetimli olarak kullanmaları sağlanacaktır.
7. Yabancı Sermayeye Olanak: Katma değer yaratıcı ve istihdam sağlayıcı yabancı sermaye, kalkınmamıza katkı sağlayacaktır.
 Siyasetimizde de artık insanlarımız popülizme geçit vermiyor . yıllardır popülizmle kandırılan ve bugünlere gelen halkımız artık düşünüyor ve kendisinden önce çocuklarının geleceği için çalışıyor. Ancak bu duygunun ülkenin geleceği ve bu ülkede yaşayan tüm insanların geleceği için çalışmaya dönmesi arzumdur. Son 20 yılda çok şey öğrendik. Artık halkımız popülist yaklaşımlara yüz vermiyor. Kitle iletişim araçları iyiyi de kötüyü de anında sergileyiveriyor. Yüzyıllık Kızılay’a karşılık bir avuç gencin AKUT’U alkışlanıyor. Türkiye'nin önemli bir rejim sorunu yok. İnsan kaynakları yeterli. Avrupa Birliğine aday bir ülkeyiz. O halde geçmişte yasadığımız hataları tekrarlamazsak 2000'lerde siyasi istikrarsızlığı asabilir ve dolayısıyla ülkemizi yeniden güçlendirebiliriz. Bunun için de öncelikle dağılan siyasi merkezin yeni bir paradigmaya dayanarak tarifi, oluşturulması ve toplum tarafından benimsenmesi gerekiyor. 2000'li yıllarda Türkiye'nin ihtiyacı olan vizyon normalleşmedir.[33] Yani aslında geçmişte yapılan hatalardan ders alıp geçmişi bir tarafa bırakıp geleceğe bakmalıyız.
Madem değişim kaçınılmaz o halde “değişimin ana unsurları, dünya koşullarında yeniden tanımlanacak yerimiz, reformların hangi sırayla gündeme getirileceği, atılacak adımların zamanlaması,yönetimi, toplumun geniş kesimleri ile ortak anlayış noktalarının çıkartılması ve uygulamanın izlenmesi nasıl olmalı?” gibi sorulara vakit geçirmeksizin yanıt aramak zorundayız. Sonbahar rüzgarında bir o yana bir bu yana savrulan yaprak misali kendimize kimlik, rol ve konum aramamak için ayakları yere basan berrak bir stratejik vizyon geliştirmeliyiz. Geleceği tevekkülle beklemek yerine onu tercihlerimiz doğrultusunda şimdiden biçimlendirmeye başlamalıyız. Çok uzaklarda görünüyorsa da stratejik “Türkiye Vizyonu” için hedef olarak Cumhuriyetimizin yüzüncü kuruluş yıldönümüne denk düşen 2023 seçilmesi kitlelere istikamet göstermek, motivasyon
sağlamak bakımından elzemdir. Böylesi bir vizyon çalışması tarımdan eğitime, yabancı yatırımlardan bilgi ekonomisine, dış politikadan su sorununa, sürdürülebilir kalkınmaya, güvenlik mimarisinden kent planlamasına, AB üyeliğinden alternatif enerji kaynaklarına, kültürel yenilenmeye kadar uzanan geniş bir
menzilde değişen dünyanın ve değişemeyen Türkiye’nin fotoğrafını çekmeye, geleceğe dönük görüş ve önerileri, kestirimleri paylaşmaya çalışmalıdır.
Kapsamlı “Türkiye 2023 Vizyonu”nu elbette ki tek bir kişinin, araştırmacılar ekibinin ya da siyasi grubun tasarlaması, savunması ve geniş kesimlere benimsetmesi mümkün değil. Basında birkaç gün yer işgal ettikten sonra ömrü dolan cicili bicili raporlara ihtiyacımız yok. Böyle bir vizyonun kendi başına ülkenin sorunlarına çözüm getireceğini iddia etmek de nahiflik olur.
Adım bu öncelikleri nasıl gerçekleştirilebileceği de somut önlem, proje ve icraat takvimine bağlamalıyız. Amaç, stratejik hedeflerimizi, önceliklerimizi gerçekleştirmek için kurumsal, hukuksal, teknolojik ve insan gücü altyapısını şimdiden hazırlamaktır. Bu tür egzersizlerde yalnızca bilimsel olma
kaygısını ön planda tutarsanız sürecin önünü tıkarsınız. Köklü değişimleri ancak belli kalıpların esiri olmayan, aykırı, yaratıcı, cesur beyinler ortaya koyabilir. Düşünce özgürlüğü sadece siyasi sistemin demokratik vasfının olmazsa olmaz koşulu değil aynı zamanda ülkedeki yaratıcılığın ve yenilenmenin de önde gelen gereklerinden birisidir. Her soruna aynı anda saldırarak, mevcut kurulu yapıları hallaç pamuğu gibi attırarak sonuç almak mümkün değil.[34]
Önemle üzerinde durulması gereken bir gerçek daha vardır. O da Huntington ve Fukuyama’nın tezlerinde öne sürdükleri ve gerçek anlamda gerçeklik paylarının çok olduğu batının egemen olacağı düşüncesidir. Ben bu düşüncelere Türkiye’nin yararı açısından bakmak istiyorum. Bugün İslam toplumlarına baktığımızda birçoğunda iç çatışmalar, sapık inançlar,İslam’ı gerçek olmayan bir şekilde yaşamalar , diktatörler,zengin yöneticiler fakir halklar görmekteyiz. Özellikle Suudi Arabistan’ın içinde bulunduğu durum İslam dini ve toplumları açısından çok vahimdir. Burada hüküm sürmekte olan Vahhabilik mezhebi İslam’ın tamamen dışında olan ve buralardaki gerçek İslam bilginlerinin konuşmasını ,gerçek bilgileri vermesini engelleyen bir mezhep ve idaredir. Ben bu bağlamda Amerika’nın ve batının bu inanışı oradan kaldırmaya yönelik söylemlerine destek vermesi gerektiğini ve bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapılmasını, Türkiye’nin de içerisinde yer almasını uygun buluyorum. Çünkü bu mezhebin İslam’ın çıktığı yerden kalkması gerçek İslam bilginlerinin çıkmasını ve İslam’ın buralarda da gerçek anlamıyla yaşanmasını sağlayacaktır. Bu tamamen Türkiye’nin lehine bir durum oluşturacaktır. Çünkü bu toplumları tek bir amaç veya birlik etrafında toplayabilecek gerçek birikim Türkiye’dedir. Bu Türkiye için tarihi ve kaçınılmaz bir süreç olacaktır. Görünen o ki Türkiye yakın gelecekte tabii ki oyunlarını iyi oynamak şartıyla dünyanın lideri konumuna gelebilecek potansiyele sahiptir. Şu anda dünyadaki serbestlikten gelenekçiliğe dönüş sürecinde Türkiye’nin şeffaflık ve serbestçiliğe dönüş çalışmaları gelecek açısından umut vermektedir. Ancak bu sürecin çok iyi yönetilmesi ve kurallarının kesinlikle belirlenmesi gerekmektedir. [35]    
 
            4.1.2. Gelecek Düşünürleri Açısından Makro Değerlendirme
                
                  Huntington’a göre, uygarlıklar arası savaşın yanında birde uygarlık içinde savaşlar olmaktadır. İslam uygarlığındaki Irak-İran,Cezayir- Afganistan,Irak’ta ki iç savaşlar buna örnektir. Bu savaşlar hep olacaktır. Ancak bunlar olduğu gibi kalır ve uygarlıklar arası savaşlar gibi büyüyüp yayılmaz. Şu anda dünyada toplumların inançlarına daha sıkı sarılmaya başladıkları bir gerçektir. Özellikle bu durum İslam toplumlarında görülmektedir. İslam toplumlarında da bazı istenmeyen yasadışı ,terör örgütleri bulunmaktadır. Ne yapacağını bilemeyen ancak inancına sahip çıkmak isteyen , daha da önemlisi inancının tehlike de olduğunu düşünen insanlar bu terör örgütlerine bağlanmaktadırlar. Bu bağlamda İslam toplumlarında en modern olan ve inançları gerçek anlamıyla yaşayan,aşırılığa izin vermeyen en modern toplum ve ülke Türkiye’dir.[36] İslam dünyasındaki çatışmalar daha ne kadar sürecek bilinmez ama tüm dünyada İslam bilincinin güçlendiği bir gerçek. Bunun altında yatan en önemli neden de batının, özellikle bu dinin en çok inanıldığı ülkelere olan saldırganlığıdır. Batının bu saldırıları ne amaçla yaptığı aslında apaçık ortadadır. Zaten bu kadar açık olduğu için bu uyanış sürmektedir. Türkiye tüm bu durumları göz önüne alarak liderlik konumunu almaya yönelik adımları atmalıdır.
                    Daniel Bell’in öne sürdüğü ideolojjnin sonu tezi Türkiye açısından tam anlamıyla gerçekleşmiştir . Türkiye’de insanlar gerçekten bürokratikleşmiş ve artık birbirine güvenemez hale gelmiştir. Bunda yöneticilerin halktan kopuk yaşamalarının çok büyük etkisi vardır. Ayrıca sanayi sonrası toplumların bir özelliği olan hizmet sektörü ülkemizde de gelişme göstermiş ve buradaki boşluğu kadınlar doldurmuştur.
                    Herman Kahn “Yaklaşan Patlama Düşüncesini” öne sürmüştür. Bu tezde Amerika’nın geleceği hakkında düşünceler vardır. Bu düşünceler Amerika’nın liderliğini kuvvetlendirecek tezlerdir. Amerikanın stratejik ortağımız olduğu ve özellikle Orta Asya üzerindeki stratejilerinde biz olmadan hiçbirşey başaramayacağı düşünülürse bizim için olumlu düşüncelerdir.
                     Micher Albert’in öne sürdüğü Kapitalizm’e Karşı Kapitalizm tezi ve kapitalizm’in yeryüzündeki zaferi ülkemizde tam anlamıyla yoktur. Karma ekonomik bir düzenin olduğu ülkemizde devlet mi büyük millet mi büyük , ya da devlet mi milleti, millet mi devleti oluşturur tam olarak anlaşılamamıştır.
 
4.2.Mikro (İşletme ) Değerlendirme
 
4.2.1.        Gelecek Düşüncesi Açısından Değerlendirme
Geleceğini kazanmak veya kaybetmemek isteyen işletmeler geleceği düşünmek zorundadırlar. Geleceği kazanmak isteyen işletmelerin yapması gereken bir takım şartlar vardır. İşletmeler ,satış takımlarını güçlendirmelidirler.Çalışanları uzaktan yönetmenin yollarını bulmak zorundadırlar. Bu bir anlamda çalışanlara mobilite sağlamaktır. İşletmeler için en önemli olanı müşteri hizmetlerini geliştirmek ve yeni pazarlara hakim olmaya çalışmaktır. Ayrıca e-ticaret teknolojilerini süratle geliştirmeleri gerekmektedir. Rekabetçi üstünlükler geliştirilmelidir. Gelecek geçmişte olduğu gibi kesinlikle cesur işletmelerin olacaktır. Önümüzdeki yıllarda işletmeleri Hole Business,Home Work, Home Theatre(evde değil, evden çalışma)
Ev hapisleri(Biç Brother, Biri bizi......),Ticaret merkezlerinin ölümü , GSM pazarında alternatif hizmetler, Ev dekorasyonlarının ve aile içi rol dağılımlarının değişmesi
Tüketici odaklı bir kurum kültürü yaratmak... ,  “çağdaş insan, sosyal şirketanlayışları beklemektedir. Ayrıca gelecekte ; • Yasam standartları • Is nitelikleri ve karakterleri • Mübadele sistemleri • Teknik elemanların şayisi • Mikro elektronik • Telekomünikasyon ve bilişim teknolojisi • Mal üretiminden hizmet üretimine geçim olacak . • Dergi reklamcılığı ve tem atik kanallar büyüyecek.bu sayede daha spesifik müşterilere ulaşılabilecek.(NTV, Discovery Channel, National Geographic, Atlas, Gezi....) • Reklam ajansları “iletişim ajansı” olmaya terfi edecek • Klüpler, ,üyelikler ve kartlar artacak • Özel hayatlarımız daha çok deşifre olacak.
İşletmelerin geleceklerini oluşturmaları için ilk yapmaları gereken ve üzerinde en düşünmeleri icap eden olgu tüketici odaklı olabilmektir. Tüketici odaklı olabilmek için • Hızlı büyümek • Hızlı karar vermek • Kendi modelini oluşturmak • Tüketici katılımını sağlamak Z • Hiyerarşik yapıyı yassılaştırmak • Faaliyetlerde hızın önem kazanması • Fonksiyonlar arası işbirliğinin kurulması
• Müşterinin kurumdaki ilgi merkezi olması • Eğitimin sekil değiştirmesi • Birimler ve orunlar arası sınırların kalkması • Merkezi otoritenin yok olusu • Nitelikli müşterilerle çalışmak  • Kaynak güvenirliği+iletinin içeriği[37]
           
4.2.2.        Gelecek Düşünürleri Açısından Mikro Değerlendirme
İşletmelerin kendilerini geleceğe hazırlamaları gerektiği muhakkak ve kaçınılmaz bir gerçektir. Var olmak isteyen veya yok olmak istemeyen işletmeler kendilerini geleceğe hazırlamalıdırlar. Gelecek düşünürleri de gelecek hakkında bir takım düşünceler ve tezler ileriye sürmüşlerdir. Bu tezler özellikle dünya siyaseti ve medeniyetleri üzerine olan tezlerdir. İşletmeler kar elde etmek zorundandırlar. Kar elde etmek içinde dünya ile iç içe olmak ve dünyadaki olaylardan etkilenmek kaçınılmaz bir sonuçtur. Özellikle ülkemizdeki işletmelerin Huntington’un Türkiye lider olmalı tezini dikkatle incelemeleri gerekmektedir. Bu liderlikte işletmelere operasyon anlamında büyük görevler düşmektedir. Herman Kahn’ın Amerika’nın geleceği açısından söyledikleri ülkemiz işletmelerini de yakından ilgilendirmektedir. İşletmelerimiz Amerika’nın yaptıklarını ve teknolojilerin takip etmeli ve aynı zamanda ülkemizde bunları uygulamanın yollarını araştırmalıdırlar. Ayrıca yapılması gereken bazı düzenlemelerde hükümetleri etkiyebilecek sivil toplum kuruluşlarının en güçlüleri olmalıdırlar.   Ayrıca Michel Albert’in Kapitalizmin Zaferi düşüncesi de aslında işletmelerimiz açısından dikkatle incelenmelidir. Artık özel sektörün gücü ve varlığı ülkeler için çok önemlidir. İşletmelerimizin kendi aralarında kısır çekişmeler yapacaklarına  ülkeyi ve kendilerini nasıl dünya arenasında gösterebileceklerinin yollarını aramalıdırlar. Daniel Bell’in savunduğu gibi hizmet sektörü gerçekten de büyük gelişme göstermiş ve kadınlar iş hayatında özellikle hizmet sektöründe etkin olmuşlardır.
                  
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

[1] Doç. Dr. Metin YENİÇERİ , Niğde Üniversitesi İ.İ.B.F. Öğretim Görevlisi , Geleceği Yönetmek veya Gelecek Tarafından Yönetilmek , 2003 , www.infomag.com.tr
 
[2]www.infomag.com.tr , Belirsizliğin Ardını Görmek , Araştırma .
[3] Hamdi Kılıç , Hayaller ve Gelecek , www.idea.com
 
[4] İ. Yücel Seyrek , Stratejik Planın Yansıması , www.infomag.com.tr
[5] Gene KOPROWSKI , Bilgi Yönetimi : Bilgi Depolamak Değil, www.idea.com.tr
 
[6] Godfrey GOLZEN , Human Reseurces ve Hr World Dergisi Editör , 1998 ,
[7] KILIÇ Hamdi , Hayaller ve Gelecek , Deneme , www.infomag.com.tr
 
[8] Doç. Dr. Özcan YENİÇERİ , Niğde Üniversitesi İİBF Öğretim Görevlisi, Geleceği Yönetmek veya Gelecek Tarafından Yönetilmek , www.infomag.com.tr
[9] Akın ARSLAN , Geleceğe Hazır Olmak , www.yönetimbilimi.com
 
[10] İ. Yücel SEYREK, Stratejik Planın Yansıması , www.infomag.com.tr
 
[11] İ. Yücel SEYREK, Stratejik Planın Yansıması , www.infomag.com.tr
 
[12] Doç. Dr. Özcan YENİÇERİ , Niğde Üniversitesi İİBF Öğretim Görevlisi, Geleceği Yönetmek veya Gelecek Tarafından Yönetilmek , www.infomag.com.tr
[13] Alper ARSLAN, Geleceği Birlikte Yönetmek,Makale, www.2023.gen.tr
 
[14] Sezgi ve Yaratıcılık, Araştırma, www.geoogle.com
 
[15] Mustafa TAŞAR, Türkiye’nin Düşünce Gündemi , Varlık Yayınları , İstanbul 2003, s.1
[16] Tanju ARGUN , Değişim ve Gelecek , www.infomag.com.tr
 
[17] Yrd.Doç.Dr. Gürcan PAPATYA,Süleyman Demirel Üniversitesi,Üniversite Stratejik Araştirmalar Merkezi Müdürü,İİBF İşletme Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı Bşk.,
Değişim Mühendisliği, Kavramlar Üzerine Epistomolojik Bir Deneme , www.infomag.com.tr
 
 
[18] Yrd.Doç.Dr. Gürcan PAPATYA,Süleyman Demirel Üniversitesi,Üniversite Stratejik Araştirmalar Merkezi Müdürü,İİBF İşletme Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı Bşk.,
Değişim Mühendisliği, Kavramlar Üzerine Epistomolojik Bir Deneme , www.infomag.com.tr
 
[19] Alper ARSLAN, Geleceği Birlikte Yönetmek,Makale, www.2023.gen.tr
[20] Yrd.Doç.Dr. Gürcan PAPATYA,Süleyman Demirel Üniversitesi,Üniversite Stratejik Araştirmalar Merkezi Müdürü,İİBF İşletme Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı Bşk.,
Değişim Mühendisliği, Kavramlar Üzerine Epistomolojik Bir Deneme , www.infomag.com.tr
 
[21] Yrd.Doç.Dr. Gürcan PAPATYA,Süleyman Demirel Üniversitesi,Üniversite Stratejik Araştirmalar Merkezi Müdürü,İİBF İşletme Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı Bşk.,
Değişim Mühendisliği, Kavramlar Üzerine Epistomolojik Bir Deneme , www.infomag.com.tr
 
 
[22] Alper ARSLAN, Geleceği Birlikte Yönetmek,Makale, www.2023.gen.tr
[23] Yrd.Doç.Dr. Gürcan PAPATYA,Süleyman Demirel Üniversitesi,Üniversite Stratejik Araştirmalar Merkezi Müdürü,İİBF İşletme Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı Bşk.,
Değişim Mühendisliği, Kavramlar Üzerine Epistomolojik Bir Deneme , www.infomag.com.tr
 
 
[24] Francis Fukuyama, Tarihin Sonu mu?, Derleyenler ; Mustafa Aydın-Ertan Özensel , Vadi Yayınları, 2. baskı,İstanbul, Eylül 1999, s. 22-49
 
[25] S. Hantington , Medeniyetler Çatışması , Derleyen:Murat Yılmaz, Varlık Yayınları , 7. baskı,İstanbul 1995,s.24
[26] S. Hantington , Medeniyetler Çatışması , Derleyen:Murat Yılmaz, Varlık Yayınları , 7. baskı,İstanbul 1995,s.25-29
 
[27] Gertrude HIMMELFARB, Fukuyama’ya Cevap, çev. Yusuf Kaplan,Tarihin Sonu mu? Varlık Yayınları, İstanbul ,Eylül 1999, s. 62-63
[28] Nuray MERT , Tarihin Sonu Yok, Makale, Varlık Yayınları, İstanbul ,Eylül 1999,s. 331-335
[29] .(Ali A. MAZRUL, çev. Kenan ÇAYIR, Tarihin Sonu ve İslam, Varlık Yayınları, İstanbul ,Eylül 1999 s. 125-147)
 
[30] Ahmet Davutoğlu, Bir Bunalımı Örtme        Çabası ve Siyasi Teorinin Pragmatik Kullanımı, Varlık Yayınları,7. baskı,İstanbul 1995, s. 369-372
 
[31] Şahin ALPAY, Huntington Saçmalıyor,Varlık Yayınları,7. baskı,İstanbul 1995,s. 391-393
[32] Doç. DR. İbrahim Doğan , Yöneylem Araştırması Teknikleri ve İşletme Uygulamaları,Marmara Üniversitesi İİBF Yayınları, İstanbul 1993, s. 257
[33] Doç. Dr.Melih Bulut , 2000’li Yıllarda Yönetim , www.güclüturkiye.org
[34] Mehmet Öğütçü OECD Dişi Ülkelerle İşbirliği Programı ve Uluslararası Yatırım Küresel Forumu Başkanı , OECD, Paris , Mehmet.öğütçü@OECD.org,, www.2023.gen.tr
[35] Recep Kavlak , Ekonomik Gündem Gazetesi - Sahibi, İzmir , Ülke Yazıları, sayı 1 , s.2
[36] S. Hantington , Medeniyetler Çatışması , Derleyen:Murat Yılmaz, Varlık Yayınları , 7. baskı,İstanbul 1995, s.102-105
[37] Ufuk Koç , Küreselleşmenin Geleceği , www. gridergi.8k.com

 

 [1][2][3][4]


 
 
  MENFEATLİ BİR İLMİ GİZLEYEN KİŞİ KIYAMET GÜNÜNDE ATEŞTEN BİR GEMLE MAHŞERE GELİR
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  GELECEK ÇOK YAKLAŞMIŞ OLSA GEREKKİ TABİİ AFETLER HERGÜN ARTARAK GELİYOR. RABBİM BİZLERİ HERTÜRLÜ AFETTEN MUHAFAZA BUYURSUN.
  Facebook beğen
  BUGÜN YİNE KAR YAĞIYOR GÖNLÜME
Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin." Tirmizî, Daavât 149, (3607, 3608).
  CUMA GÜNÜNÜN FAZİLETİ
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm cum'a gününden bahis açıp dedi ki: "Onda bir saat vardır; müslüman bir kul namaz kılar olduğu halde, o saate erse, Allah'tan her ne istemişse onu Allah kendisine mutlaka verir." Bunu söylerken (Resulullah) eliyle o vaktin azlığını işaretliyordu." Buhari, Cum'a 37, Talak 24, Da'avat 61; Müslim, Cum'a 13, (852); Muvatta, Cum'a 15, (1, 108); Nesai, Cum'a 45, (3, 115, 116).
 
HADİS'İ ŞERİF MEALİ
1.HISIM VE AKRABA İLE MÜNASEBETİ KESENLER CENNETE GİREMEZ (BUHARİ VE Müslim
2 - "KIYAMET GÜNÜ MUHAKKAK SURETTE HAK SAHİBİNE HAKKI VERİLECEKTİR. BOYNUZSUZ Koyun safra BOYNUZLU KOYUNDAN HAKKINI ALACAKTIR." (TİRMİZİ)
 
HİSSİYAT

NE OLDU BİZE.
UZAKLAŞTIK BİRBİRİMİZDEN,
ACIMIZI HİSSETMEZ OLDUK ANİDEN,

Bugün 4184 ziyaretçi (26731 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol